Alp Olmanın Yolu
BAGATUR


Spor insanlık tarihinde korunmak, kendi güvenliğini sağlamak ve doğaya hükmedebilmek için, adaleleri kuvvetlendirmek isteği üzerine başlamıştır. Bunun yanı sıra tarihi resimlerin gösterdiği üzere, sporun varoluşu savaşlarla yakından alakalıdır.


S

Spor dallarının var olmaya başladığı, dönemlerde özelikle savaşların beden gücüne dayandığı çağlarda spor yapmak, savaşa hazırlık, vücudu ve zihni dinç tutmak büyük önem arz etmekteydi. Günümüzde şartlar ve koşullar değişse de insanın koruma ve korunma kavramlarını oluşturan duygularını kaybetmemişlerdir. Doğa koşulları ile mücadele içinde olan ilk dönem insanlarının çoğunda olduğu gibi Bagatur (Oğuz küreşi), eski Türklerde de hayatın bir parçası, yiğitliğin bir göstergesi ve savaş eğitimi olarak görülmüştür.

Bagatur (Oğuz kureşi), uygulayıcılarının birbirine vücudun tüm uzuvlarıyla kıllanarak yere düşürdükleri, akabinde yerde kitleme ve boğma hareketleriyle rakiplerini yenmeye çalıştıkları bir sanattır. Türk milleti tarihinin her döneminde kendine has gelenek ve görenekleriyle kendi kimliğine has kültürler oluşturmuştur. Bu kültürlerin başında güreş (mücadele) kültürü gelmektedir. Bugün bu sanatlarımız unutulmaya yüz tutmuştur. Bahadırların çapan yada aba giyerek bellerine kuşak bağlayarak yaptıkları sanata ‘Aba Küreşi’ yada ‘Oğuz Küreşi’ diyoruz. Bu formların bütününe Bagatur ismi vermekteyiz. İçerisinde Amarok, Kuşak ve Aba güreşi, Kuraşh, Turon, gibi farklı stillerin bir araya getirilmesiyle ayrıca, kılıç ve sopa tekniklerinin ok ve yay kullanımını barındırır. Bu sanatların içerisinde en eski güreş türü Aba Güreşi olarak gözlenmektedir.

Bu güreş türü İskit, Saka, Uygur, Çağatay; bugünkü sınırlar içerisinde Gaziantep ve Antakya yörelerinde yaşayan Kızık Türkleri tarafından yapılmaktadır. Aba giyerek güreşip mücadele etmek dünyada giysilerle yapılan ilk güreş türüdür. Orta asyada mücadele ve askeri eğitim aracı olarak yapılan bu mücadele sistemi M.Ö 4. Yüzyılda Türk Toplulukları tarafından Çinlilere öğretilmiştir. Hatta Japon savaş sanatı Judo, bizim Aba güreşinin biraz değiştirilerek modernize edilmiş halidir. Bugün İsveç’te yapılmakta olan pantolon güreşinin, Orta Asya’da yapılan göçler sırasında Baltık Bölgesi’ne yerleşen Hun Türkleri tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Bagatur, Türklere özgü tarihi ve geleneksel tüm mücadele formların birleştirilip, Kağan Hüseyin Yabir tarafından modern bir mücadele sistemi haline getirilmiştir.

Türkler mücadele anlayışlarını güreş diye tanımlamışlardır.

(Aba Güreşi, Kuraşh, Kuşak Güreşi, Yağlı Güreş, Oğuz Güreşi v.b.) Sözcük kökeni olarak kür+eş olarak karşımıza çıkar. Kür: güç, kuvvet, yetenek, cesur, yürekli, namuslu ve bilgili olarak karşımıza çıkar. Eş ise; iş, oluş anlamında karşılıklı mücadele etmek, rekabet, yarış anlamına gelmektedir. Bu yüzden kür+eş yapanlara başa baş, pehlivan, alp, bagatur, batır, nart, abdal, şattar, çalışçı, tutuşcu, gazi ve temur gibi ulvi sıfatlar verilmiştir. Türklerde savaşçı ya da bir spor formatını yerine getirmenin ötesinde, birçok erdemlilik ve kahramanlıkları üzerinde barındıran örgütsel örnek kişilik olarak bakılmaktadır. Bagatur tanımlamasını, uygulayıcıya batır ya da bahadır tanımını tarihe sadık kalarak seçtik. Türkler tarihten devir aldıkları bu mirası, nesilden nesile aktararak günümüze kadar aktararak ata sanatı olarak tanımlamışlardır.

Eski Türklerde büyük bir tutku olan ve günlük yaşamdan ayılmayan Bagatur (Oğuz Küreşi) başlangıç yılları tam olarak bilinmemektedir. Ancak Koryakların tahtadan yaptıkları süs eşyalarının üzerinde dövüşçü figürlerinin bulunmasına bakılırsa, savaş sanatımızın ne kadar eski bir sanat ve spor olduğu anlaşılabilir. Milattan Önce 13 Yüzyılda yaşamış Hiyung-Nu Türklerinde güreş, en yaygın mücadele sporuydu. Sümerlerde güreşin yaygın olduğu ve yılın belli bayramlarında mücadele sanatları yapıldığı tarihi buluntularla kanıtlanmıştır. Gılgamış, Dede Korkut Destanları, Sümer ve Akat tarihleri ve bunların tüm buluntularında tüm mücadele stillerini içeren kısaca güreşin ilk kez Türkler tarafından yapıldığının kanıtlarıdır. Bagaturu oluşturan tüm geleneksel güreş stilleri (Turon, Amarok, Aba güreşi, Kuşak Güreşi, Kuraşh) bir forma, biçime sokularak günümüz insanın ihtiyaçları düşünülerek herkesin öğrenip uygulayabileceği ve dünyadaki diğer dövüş sanatlarıyla rekabet etmek için milli bir sistem haline getirilmiştir.

Göç yolları aracılığı ile batıya yayılan savaş sanatlarımız, Türklerin Anadolu’ya göçü ile birlikte bu coğrafyaya da gelmiştir. Türklerin uyguladıkları mücadele stilleri, bu bölgedeki mücadele stilleri ile kaynaştırılmış; özelikle Ege ve Trakya’da yaygın olan yağlı güreş, Türkler arasında da benimsenmiştir. Selçuklular ile başlayan bu yeni stil güreş, Osmanlılarda bir gelenek haline gelmiş ve günümüze kadar getirilip korunmuştur. Kırgızların at üstünde yaptıkları ve adına Oodarış dedikleri, Türkiye’de ve dünyada hiçbir formatına rastlanmayan geleneksel savaş sanatları, güreşleri vardır. Bu konuda ne kadar bilgiden uzak kaldığımızın, kendi formlarımıza ne kadar yabancı kaldığımızın örneklerinden biridir. Maalesef diğer eski sistemlerin tüm teknik uygulama detayları konusunda bu hassasiyet gösterilemediğinden modern zamanlarda savaş sanatları alanında diğer ülke ve toplulukların gerisinde kalınmış, hatta dışarıdan o sanatlar getirilip icra edilmeye başlanmıştır. Bagatur aynı zamanda bu alandaki dışa bağımlılıktan kurtulmanın ve milli bir duruş sergilenmenin adı olmuştur. Türklerde Oğuz Küreşi ilgili deyişler ve güzellemeler çoktur. Sözlü kültürde güreşmenin, savaşmanın bu sanatların Türk kültürü içerisindeki yerinin ne kadar önemli olduğunun da bir göstergesidir. Türkler atasözlerinin birçok tarihi birikimleri taşıdığı ve engin felsefi anlamlar ifade ettiğini belirtmek için; ‘Mâkâl sözdin mayedî’ / ‘Atasözü sözün özüdür’ demektedirler.

Kazak Atasözü

Kadın kadını görse konuşması gelir, yiğit yiğidi görünce güreşmesi gelir.

Güreşmeden yıkamazsın, mücadele etmeden kazanmazsın.